Hocamızı kaybettik, bir alim, bir münevver insanımızı kaybettik, sevdiğimiz bir insanı kaybettik.
Yüksek lisans danışman hocam Sabri Orman idi. Doktorayı da kendisi ile birlikte yapmıştık. Sabri hocadan gerçekten çok şey öğrendim ama bilgiden önce tutum, davranış ve karakter ile alakalı idi. Sabri hocamız gerçekten biz o zaman öğrenciyken, kendisini dinlerken ne kadar bilgili, alim insan olduğunu farkediyorduk ama bizi ilk önce etkileyen şey bilgisinden ziyade insanlarla olan adab-ı muaşeret idi. Gerçekten benim Sabri beyle ilgili olarak yüksek lisans ve doktora esnasında ilk izlenim onun duruşuyla, tutum ve davranışıyla alakalı olduğunu söylemem lazım. Aslında bilgiden önce bize belki ahlakı ve davranışlarıyla gösterdi diyebilirim. Ahlaki tutum ve davranışları bilgi ile birlikte ne kadar önemli olduğunu belki biz yüksek lisansta Sabri hocamızdan öğrendik diyebilirim. Bunun dışında gerek yüksek lisansta gerek ders döneminde gerek tez esnasında Sabri hocanın öğrencilerden çok talepkar olduğunu söyleyebilirim. Yanlış hatırlamıyorsam yüksek lisans döneminin ilk ders döneminde sayfalar dolu kitap listesi verdiğini ve öğrencilerinden bu kitap listesinde yer alan kitapların okunmasını talep ettiğini ve bunu takip ettiğini çok iyi biliyorum. Yani öğrencisine yüksek lisans ve doktorada dersi verip ondan sonra ayrılan, bir dahaki derse kadar öğrencisiyle irtibatını kopan bir hoca asla olmadı. Doktorada, yüksek lisansta da öğrencisini çok iyi takip ettiğini bizzat müşahede ettiğimi diyebilirim. Herhalde en çok kitap okuduğum dönem Sabri hoca ile birlikte yaptığımız dersler esnasında oldu. Bizlerden talep ettiği iki dönemde talep ettiği kitap sayısı belki yüze yakındı. Çok yorucu, çok zordu ama bir o kadar da zevkli olduğunu söyleyebilirim. Hocadan öğrendiklerimiz sadece yüksek lisansta birlikte geçirdiğimiz vakitler esnasında olmadı. Lisansüstünü tamamladıktan sonra da hocamızla ilişkilerimiz devam etti. Ve her daim kendisinden bir şeyler öğrenebildiğim çok ender hocalarımızdan bir tanesi olduğunu söyleyebilirim. Yani her daim kendisinden bir şeyler öğreniyorduk diyebilirim.
"Öğrencileriyle, dostlarıyla, arkadaşlarıyla, tanıdık tanımadık kimle karşılaşsa asla nezaketinden prim vermezdi."
Sabri hoca deyince benim aklıma kendisini tavsif edeceğini düşündüğüm, kendisini nitelendireceğini düşündüğüm üç kavram aklıma geliyor. Bunlardan bir tanesi ciddiyet, diğeri vakaret, üçüncü ise nezaket. Belki hocamızı bu üç kavram çok iyi anlatacaktır. Hocamız gerçekten çok ciddi bir insandı. Bu ciddiyet ilişkilerde, sosyal ilişkilerinde, akademik ilişkilerinde. Soğuk anlamında değil. Ciddiyet aldığı her işi adam gibi yapma, dosdoğru yapma konusunda gösterdiği irade idi. İlmi faaliyetlerde, araştırmalarında ben her daim bu ciddiyeti kendisinde müşahede ettim. Gerçekten bir şey okurken, bir şey yazarken hocada fark ettiğim ilk özellik bu ciddiyet idi. Ele aldığı meseleye verdiği ehemmiyet belki bu ciddiyetinden kaynaklanıyordu. Hocayı tavsif edebileceğimiz daha doğrusunu ismini andığım zaman aklıma gelen ikinci kavram vakaret. Öğrencilik yıllarımdan ta bu vakte kadar, Sabri hocayla geçirdiğimiz uzun yıllar boyunca hocayı her daim vakur bulduğumu ifade etmem lazım. Vakaret ehli idi diyebilirim. Vefatına yakın bir zamanda hastanede kendisini ziyaret ettim. Zan ederim ölümünden 1-2 gün önceydi. Beni gördüğünde toparlandı ve el hareketiyle selamlaştı. O ölüm döşeğinde hocamızın vakaretinin hala devam ettiğini fark ettim. Bu beni çok etkilemişti. Bütün hayatı boyunca o vakur duruşu hep zaten gözlemlemiştim ama ölüm döşeğinde de hala vakareti muhafaza etmesi beni derinden etkilemiş idi. Bu vakaret gerçekten bir Müslüman alimde, bir Müslüman entelektüelde bulunması gereken belki de en önemli vasıflardan biridir ki Sabri hocamız bir İslam alimi olarak, bir İslam entelektüeli olarak bu vasfıyla beni gözümde idi diyebilirim. Üçüncü vasıf ise hocamda gördüğüm, fark ettiğim nezaketi idi. Benim naçizane uzun yıllar beraber bulunduğumuz, beraber onlarca gün, saat, aylar geçirdik. Nezaket, hep nezaket, hep nezaket. Hoca çok nazik bir insan idi. Aile ilişkilerinde de, biz bayramda seyranda gittiğimizde o nezaketi her daim onlara karşı da sergilediğini dışarıdan bir çift göz olarak gözlemlediğimi ifade etmek isterim. Öğrencileriyle, dostlarıyla, arkadaşlarıyla, tanıdık tanımadık kimle karşılaşsa asla nezaketinden prim vermezdi. Gerçekten bizim öğrencilik yıllarımızda tabi lisansta da kendisinden ders almıştım. Öğrencilik yıllarında da tabi yaramazlıklarımız olurdu, kendisini tanırdık, bilirdik. Bizim öğrencilik yıllarımızda, veya lisansüstü dönemde de insani olarak yaptığımız hata ve kusurlara hep nezaketle karşılık vermişti. Ben zan ediyorum bir anket yapılsa Sabri Orman hakkında pek çok vasıf söylense, bütün insanların müşterek şehadet edecekleri Sabri Orman’ın nezaketidir diyebilirim. Gerçekten hocamız bu nezaketiyle bizlere tabir-i caizse adab-ı muaşeret dersi vermiştir. Bu vasıflarıyla temayüz etmiş bir önemli araştırmacı, bir alim, bir entelektüel, bir münevver insanımız idi. Şüphesiz bilgisiyle, birikimiyle de hocamız çok değerli bir insandı. Bunda hiç şüphe yok ama ismini andığımız zaman benim muhayyilemle canlanan bu üç vasfıdır diyebilirim.
Zan ediyorum sadece Türkiye’de değil gerek islam dünyasında gerek batı dünyasında da İslam medeniyeti, İslam kültürü ve bilhassa İslam iktisadı üzerinde çalışan akademisyenler arasında Sabri beyi diğerlerinde ayıran, tefrik eden belki en önemli tarafı islam iktisadi düşüncesiyle alakalı geliştirdiği projedir. Bu proje zan ediyorum kendisinde önce vaaz edilmiş bir araştırma projesi değildi. İlk defa kendisinin geliştirdiği bir projeydi. Hoca, Sabri hocamız asıl ilgisi yani hayatını adadığı bütün hayatı verdiği proje islam dünyasında iktisadi düşüncenin teşekkülü ve gelişimi idi. Ortaya koyduğu bu proje zan ediyorum hocamızın en önemli projesidir. Bu projeyle zan ederim gerek islam dünyasında gerek islam dünyasının dışında kalan Batıda akademik çevrelerde temayüz etmiştir diyebiliriz. Şimdi, hocanın bu projesini islam iktisadı çalışmalarından biraz tefrik etmek gerekir diye düşünüyorum. Hoca Müslümanların, islam dünyasının ünik, biricik, kendine mahsus bir iktisadi düşünce geleneğini ortaya çıkarmak veya böyle bir geleneği kavramsallaştırma yoluna gitmedi. Anladığım kadarıyla Sabri hocamız islam dünyasında diğer medeniyetlerle de alakalı olmak üzere, diğer medeniyetlerin iktisadi düşünce gelenekleriyle de alakalı olmak üzere islam dünyasında bir iktisadi düşünce geleneğinin varlığına 1980’lerin ortalarına işaret ediyordu. Gerçekten bu özelliğiyle uzak görüşlü, orijinal bir proje olduğunu söyleyebiliriz. Peki islam iktisadi ile bu projeyi nasıl, biraz önce biraz tefrik etmek lazım geldiğini ifade ettim. Hoca iktisadi düşüncenin kimi vasıflarının evrensel olduğunu her daim vurgulayan birisiydi. Ve hocanın en çok üzerinde durduğu hususlarından birisi de çağdaşı olduğu diğer iktisat gelenekleriyle islam iktisadı düşüncesinin benzerliklerinin ve bir o kadar da farklılıklarını ortaya çıkarmak idi. Bu açıdan bakıldığında hocanın islam iktisadi düşünce projesi, islam iktisadının nevzuhur bir entelektüel meşgale alanı olmadığını bize söylüyordu. Bu açıdan bakıldığında modern islam iktisatçılarıyla ciddi bir farklılaşma içerisinde olduğunu söyleyebiliriz. Genellikle modern islam iktisatçıları islam iktisadı düşüncesinin büyük ölçüde 20. Yüzyılın ortalarından itibaren geliştirilmiş bir disiplin olduğunu iddia ederler. İslam iktisadı düşünce tarihi ise vurgusu çok zayıf, çok gerilere gitmeyen bir merak olarak olduğu söylenebilir. Sabri bey gerek Türkiye’de gerek Malezya’da gerek araştırmalar yapmak üzere gittiği İngiliterre’de aslında islam iktisadı düşüncesinin sürekliliğini ve bu sürekliliğinin ta Hz. Peygamber dönemine kadar gidebileceği ve o devirlerden itibaren islamın temel kaynakları içerisinde ve o temel kaynaklardan neşet eden diğer entelektüel kaynaklar içerisinde islam iktisadı düşüncesinin olduğunu, saklı olduğunu ve onların asıl ortaya çıkartılması gerektiğini bizlere bu projesi ile ortaya koymuştur diyebiliriz. Bu açıdan Sabri beyin İslam iktisadı ajandası modern iktisatçıların islam iktisadı ajandasından çok daha tarihsel, derinlikli olan, çok daha entelektüel birikimi olan bir projedir. Sabri bey aslında bize islam iktisadının nevzuhur bir displin olmadığını, modern kapitalizme bir reaksiyon olarak ortaya çıkmadığını, islam iktisadının çok farklı displinler içerisinde ele alınsa bile çok gerilere, geçmişe doğru çekilebileceğini ortaya koyuyordu. Bu açıdan bakıldığında modern iktisadi düşünce tarihi ile benzerlik kurulabilecek bir islam iktisadı düşünce projesi bize hediye etti diyebiliriz. Hocanın tabi ortaya koyduğu bu proje gerçekten bir ömürlük hatta bir ömürden çok daha fazla süreyi alabilecek bir proje idi. Hoca benim gördüğüm kadarıyla bunun farkındaydı ama bunun temellerini, bunun esaslarını, ilk örneklerini vermek istedi. Ve bunu da ortaya koyduğu çalışmalarla zan ediyorum göstermiş oldu. Bundan sonra naçizane kanaatim hocanın ilk örneklerini verdiği bu projenin bu ajandanın daha da ileri götürülmesi gerekiyor. Hoca ortaya koyduğu bu projeyle genç araştırmacılara asla tüketemeyecekleri tabir-i caizse bir ilim madenine işaret etmiş oldu. Veya öyle bir ilim madenini keşfetmiş oldu. Hocanın bu açıdan bakıldığında projesiyle bir kaşif olduğunu da ifade edebiliriz.
Sabri orman hocamız çalışmalarında benim gördüğüm kadarıyla, takip ettiğim kadarıyla sürekliliği esas alıyordu. Hoca bir makale veya bir kitap ele alırken o çalışmalar esnasında ortaya çıkan soruları bir kenara not ederek sonraki makalelere veya sonraki çalışmalara o soruları taşıyordu. Bu açıdan bakıldığında telif açısından hocanın sürekli yazmayla, yazarak veya yazma faaliyetiyle meşgul olduğunu ifade etmek isterim. Entelektüel meraklılarının sürekliliğine de bu vesileyle işaret etmem lazım. Gazali ile olan, kurduğu bağ doktora tezinden sonra ölümüne kadar devam ettiğini ifade edebilirim. Kendisi son zamanlarında bile bir araya geldiğimizde gazali ile alakalı yazmak istediklerini bizimle paylaşmış idi. Ama son zamanlarında bildiğim kadarıyla hocanın en çok üzerinde durmaya, durmak istediği ve yazmak istediği konulardan birkaç tanesini hatırlıyorum. Bunlar klasik döneme ait bazı fıkıh metinlerinden yola çıkarak yine islam iktisadı düşüncesiyle alakalı metinler kaleme almak idi. Spesifik olarak size hangi konuyu çalıştığını söylemem mümkün değil fakat projenin içerisinde yürütmeye çalıştığı bazı başlıklar vardı. Mesela, kaleme aldığı kitab-ül kesb türü veya janrı bunlara örnek olabilir. Bu konuda bir iki metin yazdı ve neşr etti. Bunları biraz daha geliştirmek, bu kitab-ül kesb meselesini bütünüyle hal etmek istediğini biliyorum. Birincisi bu, öbürü ise klasik felsefede nazar-i hikmeti yanı sıra amel-i hikmet bağlamında hocanın bu meseleyi tekrardan ele alıp müstakil bir eser haline getirmek istediğini de biliyorum. Bu konuda okumalar da yapıyordu.
"Bir profesör, bir alim, bir entelektüel, bir münevver, olgun bir insan bir metin ele alıyor. Kendisinden yaşça, ilim olarak daha yeni olan diyelim genç araştırmacılar ile bu çalışmaları paylaşıyor ve onlardan tenkit eleştiri bekliyordu."
Hocanın temel motivasyonu zan ediyorum yani evrensel bir şey, merak olsa gerek. Hoca çok meraklı bir insandı ve bu merakı onu sürekli okumaya, sürekli çalışmaya, sürekli not tutmaya itiyordu. Zannımca en fazla harekete geçiren bu bilme merakı idi diyebiliriz. Bu onu sürekli canlı tutuyor, sürekli yazmaya, sürekli okumaya itiyordu. Bir de tabi hocanın biraz önce projesinden bahsetmiş idim. Hoca gerçekten çok uzun vadeli olması hasebiyle sürekli bitirebilme, tamamlayabilme arzusu içindeydi. Belki bunun da biraz baskısıyla, bu baskı bazen insanı üretken de kılabilir ki bence Sabri hocayı bu stres yani projeyi yürütme devam etme stresi hocayı verimli kılmıştır diyebiliriz. Hoca gerçekten emekli olduktan sonra kalemi açıldığını, daha verimli biri olduğunu ve daha fazla yazmaya başladığını ifade edebilirim, söyleyebilirim. Kendisiyle örnek verecek olursak en son ramazanda 2020 senesinin son ramazan başlarında ve hemen ramazan öncesinde yazmakta olduğu makalelerinden söz etmişti. Hoca genellikle şunu yapardı: bir şeyi yazarken veya yazdıktan sonra en yakın çevresiyle, muhitiyle bu yazdıkları paylaşırdı. Ve yakınlarından eleştiri beklerdi. Belki de hocanın en önemli erdemlerden bir tanesi de buydu. Bir profesör, bir alim, bir entelektüel, bir münevver, olgun bir insan bir metin ele alıyor. Kendisinden yaşça, ilim olarak daha yeni olan diyelim genç araştırmacılar ile bu çalışmaları paylaşıyor ve onlardan tenkit eleştiri bekliyordu. Eleştiriye açıklık bakımından hoca herhalde aramızda bilinen en önemli insanlardan biriydi. Hoca tenkit isteyen, eleştiri isteyen ve bunu büyük bir hoşgörüyle veya mal bulmuş tabir-i caizse bekleyen bir insandı. Arada bir onunla bunu konuşurduk. Bu açıdan eleştiriye kıymet veren, yazdıklarının eleştirilmesini isteyen bir hocamızdı ki bence genç araştırmacılara örnek olabilecek en vasıflarından bir tanesi bu. Hepimiz yazdıklarımız takdir edilmesini, övülmesini, kıymet bulmasını istiyoruz. Eleştiri, tenkit ise daha ziyade bizlerin canını acıtıyor, canımızı sıkıyor. Beklemediğimiz şeyler oluyor. Oysa ilimde terakki etmek, ilimde behremend olmak belki hocamız gibi , Sabri hocamız gibi eleştiriye açık olmak, tenkit almayı istemekle olabileceğini her daim hatırda tutmamız gerekiyor. Bu açıdan bakıldığında gerek akademide gerek akademi dışında araştırmayla, ilimle iştigal eden ve etmek isteyen insanlar için Sabri hocamızın bu vasfının ben çok önemli olduğunu düşünüyorum. Hoca her daim, bir ömür boyu merakının peşinde koşmuş bir entelektüel, bir münevver bir olgun hocamız, rehberimiz idi. Hocamız gerçekten çok kıymetli bir insan, bir toplum bir cemiyet kıymetini kaybedince o kıymetten yoksun olmuş oluyor. Hocamızı kaybettik, büyüğümüzü kaybettik, bir alim, bir münevver insanımızı kaybettik, sevdiğimiz bir insanı kaybettik. Böyle bir insanı kaybetmiş olmak, ondan yoksun olmak anlamına geliyor. Şunu ifade etmek lazım belki, Sabri hocamız gibi kıymetli, münevver, entelektüel, akademisyen, ilim insanlarının kıymetini bu çok klasikleşmiş bir şey ama bunu burada ifade etmek istiyorum. Hayattayken kıymeti bilinmedi. Peki hayattayken kıymeti nasıl bilinir? Belki hayatta kıymetini bilmek onun yazdıkları okumak, onlarla temas etmek, sürekli bir iletişim içerisinde belki olmakla olabilir diye düşünüyorum.