FAHRİ SOLAK

Sabri bey öncü çalışmalar, eserler ortaya koymuş bir akademisyendir, bir ilim adamıdır.

Fahri Solak “Sabri Orman öncü çalışmalar, eserler ortaya koymuş bir ilim adamıdır”

Sabri Orman Türk akademisinde hem ilgi alanları hem temsil yönü, araştırma ve yayınları, mesleki duyarlılıkları ve kişisel hasletleriyle özgün, öncü örneklerden biriydi. Yani Türk akademisinin yüz akı hocalarından biri olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu şüphesiz sübjektif bir değerlendirme olarak algılanabilir, çünkü bizim Sabri hocayla 1989’da başlayan bir tanışıklık ve sonrasında aynı fakültede devam eden bir dostluğumuz, hoca-talebe ilişkisi söz konusuydu. Sabri bey benim hem master tezimde hem doktora tezimde danışman hocamdı. Bu tabi yakın çalışmayı beraberinde getirdi. Dolayısıyla Sabri beyin gerek kişisel özelliklerini gerek akademik titizliğini, yaklaşımlarını, desteklerini yakinen müşahade etme imkanımız oldu. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Sabri bey akademik alanda ne kadar titizse yani tez yazımında, fakültedeki akademik süreçlerde, derslerde özel hayatında da o kadar beyefendi ve bir dostluk abidesiydi. Yani fakülte dışındaki hukukumuzu, dostluğumuzu bize öğretici bazda ne kadar uygun davranışlar sergilediyse fakültedeki çalışmalarda da aynı oranda titiz, tavizsiz ve yine öğretici bir yaklaşımı söz konusuydu. Master tezini yazdık sonra doktoraya sıra geldiğinde tam da 90’lı yılların başlarıydı. Sanırım 91 yılıydı. Sovyetler birliği malum dağıldı ve Sabri bey bir gün otururken “Sovyetler Birliğinin dağılması hem ekonomik boyutu olan hem de siyasi boyutu olan bir süreç. Sen de lisansı siyasal bilgilerde okudun sonra iktisada intisap ettin. Böyle bir konuyu yapmaya ne dersin?” dedi. Sanki sohbet ortamında konuşuyormuş gibi söyledi fakat çok önemli bir şey söylüyordu aslında. O sohbetten sonra ben de “tabi hocam nasıl uygun görürseniz” dedim ve Sovyet sisteminin dağılması sonrasında yaşanan geçiş süreci ile ilgili tez yapmaya niyetlendik ve bu benim daha sonraki akademik yönelimimin başlangıcı oldu. Benim çalışma alanını oluşturmuş oldu. Dolayısıyla çok önemli bir meseleyi çok doğalında, sohbet ediyormuş gibi söylerdi. Meseleyi bağlamında kopartıp büyütmeden söylemeyi başaran ve yönlendiren bir hocamızdı. Çok şey öğrendik kendisinden, Allah rahmet etsin. Eminim camiamızda birçok insan da benzer şekilde kendisinden yararlanmıştır. Mesela evine gittiğimizde ikram servisini bizzat yapar, bizim yardım etmemize izin vermez, ev sahibinin işine karışmayın derdi. Ama fakültede tez yazarken ya da dersle ilgili bir şey konuşurken, yaparken de aynı oranda titizliğini sürdürürdü. Dolayısıyla bir hoca-talebe ilişkisi yanında bir abi-kardeş ilişkisi, bir dostluk hukukunun nasıl yürümesi gerektiğini uygulamalı olarak bize gösterdiği bir sürü örnek olay hatırlarım. Çok basit gibi gözüken ama şimdi siz sorunca aklıma gelen başka bir olay vardır. Bir derse benim girmemi istemişti. Ben de doğal olarak ders saatinde derse girmiştim. O zaman asistanlar derse girince hocalar da girer izlerdi. “Ben derse geleceğim, dersi izleyeceğim ama dersi sen anlat” demişti ve ben peki hocam deyip derse girdim. Dersten çıktığımda hocanın odasında oturduğunu gördüm. “Hocam derse gelemediniz galiba” dedim. “Yok geldim, fakat sen sınıfa girmiştin, ben biraz geç kaldım dersi bölmek istemedim dedi” Bu çok ince bir davranıştı. Son derece nazik davranırdı hoca bu konularda. Yine Yüksek Lisans tezini yazarken, biz tabi gençliğin ve belki meslekte yeni olmanın getirdiği bir yaklaşımla tezin ana başlığından uzaklaşıp başka alanlarda da bir şeyler yazmıştık. Yani şöyle özetleyeyim, master tezleri 100 sayfa civarı olur genelde, biz 45 sayfa kadar yazmıştık fakat hala birinci bölüm devam ediyordu. Hoca bir gün dedi ki konudan uzaklaşıyoruz. Bu bölümü bir tarafa koyalım. Yeniden yazacağız dedi ve kendine has gülümsemesiyle “zaten tezin yarısını yazmış sayılırız niye başa dönüyoruz diye düşüneceksin, fakat bu senin mesleğin, ileride beni daha iyi anlayacaksın” dedi. Gerçekten de hocanın müdahalesiyle biz master tezini yeniden planladık, formatladık, tez haline getirip sunduk. O diğer kırk küsur sayfalık bölüm de ilerleyen yıllarda bir sempozyumda denk düştü ve bir kitap bölümüne dönüştü. Yani bizim açımızdan, dostluk konusunda dostluğun en güzel örneklerini sergilerdi. Ama akademik çalışmalar konusunda da bu dostluğun herhangi bir davranışa etki etmesine izin vermezdi. Ve ne gerektiriyorsa bu konuda tavizsiz tutum sergilerdi. Biz akademide hocadan aldığımız bilgi, birikim, deneyim dışında insani hasletlerinden de çok yararlandığımızı, istifade ettiğimizi, örnek aldığımızı rahatlıkla söyleyebilirim.

"Hocalığın itibarlı bir görev olduğunu, bir sorumluluk olduğunu yaşantısıyla gösterdi. Ve itibarlı bir akademisyen olarak da hayata veda etti"

Sabri Orman çok centilmen bir insandı. Bir ahlak abidesiydi adeta. Sabri Orman yakın çalışma arkadaşlarının her türlü sorunuyla, sevinciyle, üzüntüsüyle doğrudan bir aile büyüğü gibi ilgilenirdi. Sabri bey beraber çalıştığımız dönemde bir süre yurtdışında bulundu. Malezya’da öğretim üyesi olarak çalıştı. Oradan belli periyotlarla mutlaka arardı ki, 90’lı yıllardan bahsediyorum. Bugün gibi iletişim imkanlarının geliştiği bir dönem değildi. Zaten mobil telefonlar yok. Sabit ev telefonlarından da yazdırıyorsunuz, bağlatıyorsunuz, bekliyorsunuz falan. Sabri bey periyodik olarak arar ve aile ahvalini, bizleri, neler yaptığımızı, bir sıkıntımızın olup olmadığını sorardı. Yani o kadar yakın takip ederdi. O yıllar bizim gençlik yıllarımız. Yeni çocuk sahibi olduğumuz yıllar. Misafirimiz geldi mi, sağlığı nasıl konusunda ta Malezya’dan dert edinir, iş edinir unutmaz ve de tam da aranması gereken zamanda arayıp bilgi alırdı. O süreçte 1993-1994 öğretim döneminde ben Kırgızistan’a gitmiştim. Sabri bey Malezya’dan Kırgızistan’a gelmenin yollarını aradı. Beni Kırgızistan’da ziyaret etme adına, fakat Malezya’dan Kırgızistan’a o günkü şartlarda uçak seferleri olmadığı için bu seyahati gerçekleştiremedi. Ama daha sonra İstanbul’da bir araya geldiğimizde hep ne zaman konu olsa, “ya onu gerçekleştiremedik, çok arzu etmiştim keşke gelebilseydim” şeklinde de hayıflanırdı. Yani fedakarlık, duyarlılık, paylaşmak, sevinci paylaşmak, varsa üzüntüyü paylaşmak konularında çok cömert bir hocamızdı. Şimdi siz anı deyince onlarca yıl süren bir zaman diliminden bahsediyoruz. Ve maalesef hocayı erken kaybetmenin acısını yaşıyoruz. Her ölüm erken ölümdür derler fakat Sabri bey gerçekten beklenmeyen bir zamanda aramızdan ayrıldı. Bizim için çok şok edici bir gelişmeydi. Hoca o kadar doğalında yaşardı ki hayatı, bu unutulmayacak bir anı şeklinde bir vurgu olmazdı “zaten bu olması gereken değil midir? Böyle davranır insanlar” derdi.

‘İnsan dostlarıyla ahlaki ilişki kurar, stratejik ilişki kurmaz’

Sabri beyin sıklıkla vurguladığı yaklaşımlardan bir tanesi de ‘insan dostlarıyla ahlaki ilişki kurar, stratejik ilişki kurmaz’ derdi. Bu önemli bir kavramsallaştırmaydı. Yine bir sohbet ortamında doğalında sohbet edermiş gibi söylerdi. Fakat bu insan ilişkilerinde, toplumsal ilişkilerde çok önemli bir kriter idi bizim için. “İnsan dostlarıyla ahlaki ilişki kurar’ ilkesini hoca hayatında da göstermişti. Hiçbir ilişkisinde stratejik tavır sergilediğini, onu bir ilişki olarak düşündüğüne tanık olmadık. Tabi yaşı gereği akranları Türk siyasetinde, Türk bürokrasisinde, Türk akademisinde belki Türk iş dünyasında çok önemli yerlere gelmişti. Fakat o kadar on yıl içerisinde biz bir defa hocanın herhangi bir ilişkisinde bir stratejik tavır sergilediğini, bir taktik izlediğini asla şahit olmadık. Bütün ilişkileri ahlaki bir yaklaşım çerçevesinde yürütürdü. Ve bu da gerek benim gerek diğer akranlarımız, hocayla beraber çalışmış olan arkadaşlarımız için öğretici olmuştur. Sabri Orman, hocalığın bir meslek olduğunu yaşantısıyla, yaklaşımlarıyla ve eserleriyle bize gösterdi. Sadece söylemedi, uygulamada da gösterdi. Demin ifade ettiğim gibi çok sayıda insanla, çok sayıda etkili pozisyon sahibi, kariyer sahibi insanla bir vesileyle tanışırdı. Fakat hiçbir zaman gözü hocalık dışında bir kariyer planlamasında olmadı. Birçok imkan doğduğu halde bile hocalık bir meslektir yaklaşımını ısrarla sürdürdü. Kritik zamanlarda birkaç sorumluluk üstlenmesi dışında hiçbir zaman akademi dışında bir kariyer yapma, bir planlama yapma, bir başka meslekte rol üstlenip orada ilerleme şeklinde bir arzusu, hedefi ve ilişki biçimi olmadı. Bütün bu söylediklerim belki şöyle düşünülebilir. Zaten olması gereken budur şeklinde düşünülebilir fakat yaygın örnekler dikkate alındığında bunu yapmanın, sürdürmenin ne kadar kıymetli bir şey olduğunu izleyicilerimiz, dinleyicilerimiz takdir edeceklerdir. Hoca bu konuda da gerçekten önemli rol modellerden bir tanesiydi. Hoca olarak mesleğe başladı, hocalığın itibarlı bir görev olduğunu, bir sorumluluk olduğunu yaşantısıyla gösterdi. Ve itibarlı bir akademisyen olarak da hayata veda etti.

“Özgün ve Öncü Eserler Verdi”

Sabri bey alanında öncü çalışmalar, eserler ortaya koymuş bir akademisyendir, bir ilim adamıdır. Tam tabiriyle bir alimdir. Alim bir zat olarak söylenebilir rahatlıkla. Sabri bey İslam ekonomisi konusunda çalışma yapması gerekenlerin sahip olması gereken bütün donanıma sahipti. Bilindiği gibi hem iktisat fakültesi mezunuydu, iktisat lisans eğitimi almıştı. Hem de Yüksek İslam Enstitüsü mezunuydu aynı zamanda. Orada da İslami ilimler konusunda gerekli eğitimi almıştı. İslam ekonomisi alanında çalışma yapmak isteyenlerin sahip olması gereken dil becerilerine de sahipti. Çok iyi derecede Arapça bilirdi. Çok iyi derecede İngilizce bilirdi. Osmanlıcayı tabi çok iyi derecede bilirdi. Dolayısıyla gerekli donanıma sahip bir hocaydı. Bu da zaten eserlerinde yansıyor. Sabri Orman Gazali’nin iktisadi felsefesi konusunda Gazali üzerinde Gazali’nin iktisadi alana ilişkin görüşleri konusunda ilk çalışmayı yapan hocadır. Dolayısıyla alanında öncü çalışmalar yapmış bir ilim adamıdır. Şu söylenebilir, İslam ekonomisi alanında, bu alan henüz daha çok gündemde değilken çalışmalar yapmış, Gazali üzerine kitaplar yayınlamıştır. Söz konusu alan yani İslam ekonomisi ya da hocanın tabiriyle söylersek ‘İslami iktisat’ alanı dikkatleri üzerine toplamaya başladığı, popüler hale geldiği dönemde ise mevcut uygulamaları analiz etmeye, bu birikimi kavramsallaştırmaya ve uygulamalara eleştirel bir bakış geliştirmeye yönelmiştir. Yani bu alan çok cazip değilken, popüler değilken bu alana yönelmiş, öncü çalışmalar yapmıştır. Gazali hakikat araştırması kitabı bu örneklerden biridir. Gazali’nin iktisat felsefesi yine öncü bir çalışmadır. Sanıyorum sadece Türkiye’de değil, İslam dünyasında da bu bakış açısıyla Gazali üzerine yapılmış ilk çalışmalardandır. Gazali’nin iktisadi görüşleri açısından yapılmış ilk çalışmalardan. Ama hocanın olgunluk döneminde İslam ekonomisi alanı daha popüler, cazip, dikkatleri üzerine çeken bir alan olduğu dönemde de hoca daha çok kavramsallaştırmaya, yeni kavramlar üretmeye, yeni kavramlar önermeye, mevcut uygulamalara da kritik edici bir şekilde eleştirel bakmaya yönelmiştir. Bu daha önce söylediğimle de aslında birbirini tamamlar bir yaklaşımdır. Hoca asla popülarite peşinde olmamış biridir. Doğru bildiğini kendi dünyasında yapan, inandığı işlere zaman ayıran ve kendiyle baş başa kalmayı, kendi çalışmalarıyla aylar, yıllar geçirmeyi başarabilmiş, popülaritenin cazibesine kapılmamış, medyatikliğe prim vermemiş biridir. Bu açıdan gerek verdiği dersler, gerek yaptığı kitap çalışmaları, yayınladığı makaleler Türkiye’de şüphesiz öncü çalışmalardır. Belki hocanın yapmaya niyet ettiği projelere bakıldığında bir kurumun, bir enstitünün yapması gereken, belki bir çalışma grubunun kurumun çok sayıda uzmanın bir araya gelerek yapması gereken çalışmaları hoca tek başın yapma iradesi, dirayeti göstermiş, buna yeltenmiştir. İslam tarihinde iktisadi düşünce alanında yapılan bütün literatürün taranması, ortaya çıkarılması, kritik edilmesi, bu devasa birikimin günümüze taşınması konusunda bir büyük projeye girmiştir. Bunun bir kısmını makale ya da kitap bölümü olarak yayınlamıştır. Ömrü vefa etseydi dört ciltlik hacimli bir külliyat yayınlamayı planlıyordu. Bu gerçekten bir şahsın tek başına altından kalkması zor bir işti. Fakat hoca o ilmi sebatı, çalışma arzusu, vaktini daha popüler işlere harcamama yönündeki dirayetiyle bu çalışma altına girmişti. Çok da mesafe kaydetmişti. Sanıyorum çok vakit geçmeden bunları yayınlamaya başlayacak aşamadaydı ki maalesef hastalandı ve çok geçmeden dünyayı terk etti. Dolayısıyla hem alana yaklaşımı çok özgündü, önerdiği kavramlar hocaya has bir sürü kavramlar önermişti. Onun dışında ilk başlarda daha çok insanın alana girmediği, yönelmediği dönemlerde hoca bu alanda emek vermişti. Alanın popülaritesi arttıkça, daha popüler bir hale geldikçe de hoca teorik, soyut, kavramsallaştırma ve mevcut uygulamaları eleştirel yönde inceleme alanına yönelmişti.

“Çok Sayıda Yeni Kavram Üretti”

Çok sayıda kavram üretmişti. Onların bazılarını burada zikretmek mümkün. Hocanın literatüre kazandırdığı kavramlar vardır. Mesela bunlar arasında Tarih ilmihali, tarih muhasebesi ve adab-ı muaşereti hocanın kullandığı kavramlar arasındadır. Tarih ekonomisi makalelerinde kullandığı, açıkladığı kavramlardan bir tanesidir. Sosyal entelektüel ekonomik ve siyasi bir girdi olarak tarih kavramını kullanmıştır. Bu ve benzeri birçok kavramı literatüre kazandırmıştır ve kendine özgü bir yaklaşım tarzı geliştirmiştir. Dolayısıyla bu kavramlara bakıldığında Sabri hoca sadece İslam ekonomisi alanında çalışan bir hoca olarak sınırlandırılamaz. Tarih felsefesi alanında, Türk modernleşmesi alanında da eserler vermiş ve bu makalelerini iki kitapta okuyucuya sunmuştur. Bir de hocanın dil yeteneklerinden bahsetmiştik. Hoca biri Arapçadan, biri İngilizceden olmak üzere iki kitap tercüme etmiştir. Birisi tam da dediğim gibi iktisat felsefesiyle ilişkilendirilebilecek felsefi boyutu ağır basan Popper’in Sarihselciliğin Sefaleti kitabını İngilizceden Türkçeye kazandırmıştır. Bir tanesi de Duri’nin İslam İktisat Tarihine Giriş kitabını Arapçadan Türkçeye kazandırmıştır. Yani hoca tercüme edeceği kitapları seçerken de kendi çalışma alanıyla bağlantısına, ilişkisine dikkat etmiştir. Bunun bilinçli bir tercih olduğunu biliyoruz. Biri Arapçadan biri İngilizceden kitap tercüme etmeyi arzu etmiş ve bunu gerçekleştirmiştir. Edisyon çalışmaları dışında hocanın kitapları, Gazali’nin iktisat felsefesi, doktora tezinin yayına dönüştürülmüş halidir. Bir diğer çalışması Gazali hakikat araştırması, felsefe eleştirisi ve etkisi kitabı yine alanında öncü önemli kitaplardan bir tanesidir. Makalelerinin bir araya getirilmesiyle oluşan bir diğer önemli kitap iktisat, tarih ve toplum başlığını taşımaktadır. Ve nihayet son zamanlarda yayınladığı islami iktisat, değerler ve modernleşme üzerine ismiyle yayınladığı bir kitap vardır. Bunun dışında çeşitli sempozyumların, uluslararası konferansların, tebliğlerin bir araya getirildiği ve edisyonlarını hocanın yaptığı birçok kitap vardır.

"Sabri beyin varlığını bilmek, bir mesele olduğunda danışabileceğimiz bir akil adamın, bir alimin olduğunu bilmek birçok insan gibi bizlere de güç veriyordu"

Bir defa akademi dünyası sembol örneklerinden, numune örneklerinden birini kaybetmiş oldu. Malum çok bilinen hadistir: “Alimin ölümü alemin ölümü gibidir”. Gerçekten Sabri Orman için çok rahatlıkla söylenebilecek bir sözdür. Yeri doldurulması zor bir alimi kaybetti camiamız. Sadece Türkiye’deki camia değil belki İslam dünyasında da yeri doldurulması zor bir ismi kaybetti. Çünkü hoca yurt dışında da önemli kurumlarda görevler yapmış, bu alanda da ders vermiş, yayın yapmış bir isimdi. Gerek davranışları gerek ahlaki hassasiyetleri gerek disiplini, gerek üretkenliği, gerek popülerliğe prim vermeyip kalıcı olanın peşine gitmesi, gerek asistanlarıyla, öğrencileriyle kurduğu ilişki biçimi gerçekten bir örnek, bir rol model olarak rahatlıkla söyleyebileceğimiz isimdi. Bu kadar yüksek ahlaki meziyetlere sahip, bu kadar yüksek donanıma sahip bir insanın yetişmesi herhalde çok kolay olmayacaktır. Onun dışında tabi cenab-ı hakkın takdiridir, kadere söylenecek bir şey yok. Keşke hoca bu atıf yaptığım, işaret ettiğim dört ciltlik külliyatı yayınlayabilseydi. Bu söylediklerimin ne kadar gerçeğe tekabül ettiği daha rahat anlaşılabilecekti. Yani islami iktisadın ya da islam iktisadı düşüncesinin kaynakları konusunda dört ciltlik bir külliyat hazırlıyordu. Yoğun bir şekilde üzerinde çalışıyordu hoca. Özellikle emekli olduktan sonra bütün vaktini, enerjisini bu projeye vermişti. Bu da yayınlanamamış oldu. Umarım notlarından çıkar ve ailesi bunların bir kısmını en azından, tamamlanmış olanların Türk okuyucusuna sunulmasını sağlar. Dolayısıyla bunun da nihayetlenmemiş olması bir büyük kayıp olarak düşünülebilir. Sabri Orman’ın vefatıyla birlikte, bizim için bir rol model, bir alim modeli, üretken bir hoca, bir aile büyüğü, bir dost dünyadan göç etmiş oldu. Böylece eminim tanıyan birçok insan onun eksikliğini hissedecektir. Hepimizin hayatında bir boşluk bıraktı. Yani Sabri beyin varlığını bilmek, bir mesele olduğunda danışabileceğimiz bir akil adamın, bir alimin olduğunu bilmek birçok insan gibi bizlere de güç veriyordu. Biz bu güçten, bu çınar gölgesinden mahrum kaldık. Makamı cennet olsun.

Başa Dön
FAHRİ SOLAK

Sabri bey öncü çalışmalar, eserler ortaya koymuş bir akademisyendir, bir ilim adamıdır.